• Çelik İhracatçıları Birliği Başkanı Namık Ekinci: Sektörde yol bitti, ilerlemek istiyorsak birleşmeliyiz

5 ŞUBAT 2016
Çelik İhracatçıları Birliği Başkanı Namık Ekinci: Sektörde yol bitti, ilerlemek istiyorsak birleşmeliyiz
Demir çelik sektörünün gelişimine tanık olduğumuz yakın geçmiş ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Çelik İhracatçıları Birliği Başkanı Namık Ekinci, gelinen noktanın önemini vurgularken, gelecek ile ilgili önemli tespitlerde bulundu.

Ülkemizde planlamanın etkin olmayışı bütün yatırımcıların belirli alanlarda yatırım yapmasına neden oluyor. Bu açıdan birbirini tamamlayan yatırımların eksikliğini çekiyoruz. Sektörünüz ile ilgili bu konuda neler söylenilebilir?

Türkiye’nin 1930’lu yıllardan itibaren başlayan sanayileşme hamlesinde çelik sektörü önemli bir rol üstlenmiştir.
Mevcut sanayinin gelişimi yanında yeni sanayi kollarının kurulması ve büyümesinde çelik hayati öneme sahiptir.

Yatırımların büyüklüğü itibariyle devlet eliyle kurulup gelişen çelik sanayi, müteşebbislerimizin gayretleri ve özverili çalışmalarıyla bugünlere gelmiştir. Yatırımların planlanması noktasında tüm sektörlerde olduğu gibi çelik sektöründe de geleceği öngören, kısa vadeli değil uzun vadeli düşünülen bir planlama ve stratejiye ihtiyaç duyulmaktadır. 1970’li yıllarda Devlet Planlama Teşkilatı, sanayideki gelişimi göz önüne alarak yıllık tahminleriön gördüğü programlar ortaya koydu. Çelik tüketimi gelişmişliğin ve kalkınmanın önemli ölçüsüdür. Ülkenin büyüme oranları tespit edilir ve bu doğrultuda ihtiyaç duyulacak çelik miktarı hesaplanırdı. Bu planlamalar üzerine süreç içinde ülkemizde çelik yatırımları yapıldı. Ancak ekonomik gelişmeler tahminler doğrultusunda gerçekleşmedi. Türkiye’de kısa vadeli tahminler yapılabiliyor fakat uzun vadeli tahminlerde bu gibi sorunlar oluşuyor. Oysa makro bir planlama yapılması, bu planların piyasanın koşulları ve gerçekleri ile uyumlu olması gerekiyor. Bugün çelik sektörüne bakacak olursak herkesin kendi kabiliyetlerine göre çalışmalar yaptıklarını görüyoruz. Ar-Ge veya pazar araştırması yapmadan yatırıma gidilmesi, bilinçsiz bir büyümeyi de beraberinde getiriyor.

Makro plan konusunda Almanya’nın çok başarılı olduğunu biliyoruz. Biz neden yapamıyoruz?

Türkiye olarak en büyük eksiklerimizden biri olası fırsatları ve riskleri ortaya koyan uzun vadeli isabet oranı yüksek planlamaları yapmak ve taviz vermeden uygulamak konusunda yaşanıyor. Bunun sistemsel bir sorun olduğuna inanıyorum. Oysa Almanya’da kimse taviz vermeden planlara uyuyor. Planı yapmak kadar tüm tarafların eşit kararlılıkla bu plana uymasını sağlamak da önem taşıyor. Karar ve yönetim kademesindeki kişilerin,  ülke yararına yapılan planlamaları sahiplenmeleri ve herhangi bir taviz vermeden devam ettirmeleri gerekiyor. Örneğin, ülkemizde bir konut yapılıyor ve daha 20-30 sene dolmadan binafonksiyon özelliğini kaybediyorveya yıkılıyor. Bu durum aslında milli bir servetinkaybı anlamına gelir.

Son dönemde madencilerimizle yaptığımız haberlerde bize krom satıyoruz fakat paslanmaz çelik üretimini yapamıyoruz. Bunu nasıl yaparız, diyorlar.

Öncelikle şunu söyleyeyim Türkiye’de her şey üretilebilir. Yeter ki, yatırım için uygun zemin yaratılabilsin. Eğer bugün çelik sektöründeki müteşebbisler bu seviyeye tek başlarına, kendi gayretleriylegelebilmişlerse bundan sonrasını da yapabilirler. Fakat bunu yapmaları için kendilerine bu yolda rehberlik edecek, yol gösterecek bir öncüye ihtiyaçları var. Dünyadaki çelik endüstrilerinin gelişimi de benzer bir ilerlemeye sahiptir. Bugün Türkiye’de çelik sektörü öyle bir noktaya geldi ki daha ileriye gitmesi ancak kolektif bir çalışma ile gerçekleşebilir. Dünyadaki gelişmelere baktığınız zaman devletin de içinde bulunduğu bir kolektif çalışmanın yapılması gerekliliği açıkça görülmektedir. Örneğin, 2014 yılında dünya çapındaki paslanmaz çelik ticareti 17 milyon ton civarında gerçekleşmiştir. Türkiye de gerekli adımların atılması halinde bu pastadan pay alabilir.

Demir Çelik sektörünün geldiği nokta ile ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

Çelik üretiminin son 10 yıldaki gelişimine baktığınızda; 21 milyon tonluk üretim ile dünyada11. sırada yer alırken, 2014 yılında 34 milyon ton üretim ile dünya sıralamasında 8. oldu. Fakat 2015 yılına geldiğimizde maalesef tekrar 9. sıraya düştüğümüzü görüyoruz. Bu düşüşte ithalat ve ihracat önemli faktörler olarak dikkat çekmektedir. Dünya çelik fiyatlarındaki düşüş, haksız antidamping iddiaları, en büyük pazarlarımız arasında yer alan Ortadoğu’da istikrarın bir türlü sağlanamaması, Çin’in Dünya Ticaret Örgütü kurallarını hiçe sayanagresif ihracat politikası gibi birçok etkeni sayabiliriz. Küresel ekonomideki daralmanın etkisiyle dünyadaki koruma duvarlarının yükseldiği bir gerçek.Çelik ithal eden ülkelerdeki yerli üreticilerkendi sanayilerini korumak için haksız yere damping davaları açarakithal ürünlerin önünü kesiyorlar. Çin gibi üretici ülkelerin DTÖ kurallarına uymadan pazarımız olan ülkelere teşvikli, dampingli hatta GTİP’lerinde hile yaparak ürün ihraç etmeleri pazar payımızı kaybetmemize sebebiyet veriyor. Ayrıca, geçtiğimiz yıllarda Arap Baharı ile başlayan siyasi ve ekonomik olumsuzluklar artarak devam ediyor. Özellikle geçtiğimiz yıl önemli pazarlarımız arasında yer alan Ortadoğu ve Afrika ülkelerindeki siyasi karışıklıklar neticesinde söz konusu bölgelere ihracatımızda önemli düşüşler yaşadık. İhracat kayıplarımız doğal olarak üretimimize de olumsuz yansıdı.
Bunların yanı sıraTürkiye içinde de önemli oranda bir ithalat söz konusudur. 2015 yılının 10 aylık döneminde yüzde 41,3’lük bir ithalat artışı gerçekleşti ve bu rakamın 2015 yılsonu itibariyle yaklaşık 20 milyon ton seviyelerinde olacağını öngörüyoruz.İhracatımız düşerken ithalatın arttığı bir tablo ortaya çıkıyor. Bu durumüretimin düşmesine sebebiyet vermektedir. Biz bu gidişatın önüne geçemezsek ilerleyen dönemde daha büyük sıkıntılar yaşarız. Bu yüzden gerekli tedbirleri vakit kaybetmeden almak zorundayız.

Ne gibi tedbirler alabiliriz?

Sektörümüzün en önemli gündemini cevherden üretime geçmek oluşturuyor. Entegre modern tesislerin sunduğu teknoloji ve avantajlar nedeniyle sektörde bu dönüşümü sağlayacak yatırımları hedefliyoruz. Dünya ile rekabet edebilmek için artık cevhere dayalı üretime geçmemiz kaçınılmaz bir hâl aldı. Bu dönüşüm gerçekleştiğinde Türk çelik sektörü, dünya piyasalarında rekabet gücünü artıracak ve sektör çok daha ileriye gidebilecek. Bu sayede daha rekabetçi ve düşük maliyetli mamul üretme imkânı yakalayacağız. Ancak daha da önemlisi katma değeri yüksek ürün çeşitliliğimizi artıracağımız gibi ülkemizde ihtiyaç duyulan ürünlerin ithalatını karşılayabilir ve hatta ihraç edebilir hale geleceğiz.

Hurda konusu ön plana çıkarken çevre faktörü de ifade ediliyor. Bu konuda bir çalışma yapılabiliyor mu?

Çevrenin korunması konusunda sektör firmalarımız çeşitli yatırımları kendi imkânları ile gerçekleştiriyor. Bugün Avrupa’dayapılan çevre yatırımlarını devletlerin teşvik ettiğini görüyoruz.  Türkiye’de ise çevre fonu oluşturularak firmalardan belirli oranda kesintiler yapılıyor. Hatta ülkemizde ithal ürün girdilerimiz üzerinden çevre katkı payı alınıyor ve maalesef sektörümüzün ihtiyaçlarında kullanılmıyor.Bu fonla çevreye yatırım yapacağız denmesine karşılık somut adımların ortaya konmadığını üzülerek izliyoruz. Çevre yatırımını yapması gereken çelik üreticisidir ve Avrupa’da örneğini gördüğümüz gibi yatırımcının bunun için teşvik edilmesi gerekir. Ülkemizde üretici yaptığı yatırım için bir de üstüne devlete para ödemek zorunda kalıyor. Yanlış olan bu sistemdir. Çelik üreticilerinin hiçbiri kötü şartlarda çalışmak ve çevreye zarar vermek istemez. Devlet çelik üreticisinden kesintiler yaparak çevre fonu oluşturuyorsa, bu bütçe ile ne yapıldığını bilmeye de hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Bu durumda çevre ile ilgili yürüyüşler olduğu zaman muhatap firmalar değil, devlet mi olmalı?

Tabi ki devlet olmalı. Sektör firmalarımız çevre konusunda ellerinden geleni yapıyor. Firmalarımızın devletten izin alarak yatırım yaptıkları unutulmamalıdır. Çevresel sorumluluk sadece özel sektörün sırtına yüklenmemelidir.
Çevre adına Marzinc Marmara Geri Kazanım şirketi kuruldu fakat o şirkete karşı da davalar açıldı.

Marzinc Marmara Geri KazanımŞirketi, 5 firmanın ortaklığı ile kuruldu. Çelik sektörünün oyuncuları ilk defa bir araya gelerek ortak bir işbirliği ve girişimde bulundular. Karabük’te bulunan tesiste işlenen baca tozlarıtekrar ekonomiye bir değer olarak geri dönüyor. Yatırım maliyeti oldukça yüksek olan tesis yarattığı değer ile kısa zamanda bu yatırımın karşılığını verdi. Sonuçları bakımından sektör adına başarılı bir proje olduğunu düşünüyoruz.

Sektörde ithal ürünleri biz yapamıyor muyuz?

İthal edilen ürünlerin içindeki bazı ürünleri Türkiye’de üretemiyoruz. Tesislerimiz bu ürünlere yönelik değildir. Örneğin; paslanmaz çelik gibi katma değeri yüksek ürünler ithal ediliyor. Sektör olarak ithalatta rahatsız olduğumuz konu dampingli veya devlet desteği ile üretilen ürünlerin Türkiye’ye girmesidir.

Bu ürünleri nasıl ayırt edebiliyoruz?

Dampingli ürün satışları, Dünya Ticaret Örgütü kurallarına riayet eden Türk çelik üreticisi için haksız rekabet yaratan bir durum ortaya çıkarıyor. Bizi asıl üzen ise tüccarlarımızın da aynı düşünce ile hareket etmesidir. Dampingli ya da devlet desteği ile üretilen ürünü daha ucuza alabilir ve böylece kâr edebilirsiniz. Ancak asıl sorun Türk çelik sektörünün içine düşeceği tehlikedir. Türkiye sanayii için hayati öneme sahip bir sektörün üretim gücünün zayıflaması ve rekabet edemez hale gelmesi asıl büyük tehlikeyi oluşturmaktadır. Aynı gemide olduğumuzu unutmamak ve olaya daha geniş bir perspektiften bakmak gerektiği inancındayım. Kendi kârlılıklarını düşünerek atacakları adımlar çelik sanayine zarar vermektedir.

Dünyada demir çelik üretimindeki durum nedir?

Şuanda sektörde en büyük tehlike olarak Çin gösteriliyor. Dünyada çelik üretimi 2014 yılında 1,647 milyar ton civarında iken, Çin’in üretimi 823 milyon kadardır. Kısacası dünyadaki üretimin yarısını Çin tek başına yapıyor. Çin ekonomisi geçmiş yıllarda hızlı büyümenin etkisiyle çelik üretimini kendi içinde tüketebiliyordu. Fakat son yıllarda Çin ekonomisindeki büyümenin yavaşlaması iç tüketimi azalttı. Çin, 2014 yılında 107 milyon ton ihracat yaptı, tüm dünya çelik sektörü bundan etkilendi. Bu yıl ise 130 milyon ton civarında bir ihracat yapacaklarını düşünüyoruz. Çinlilerle yaptığımız görüşmelerde 1 milyar tonluk üretimi ne zaman yapacaksınız diye sorduğumuz zaman şu anda 1 milyar tonun üzerinde üretim yapıyoruz yanıtını alıyoruz. Görünen üretimin dışında bir de kayıt dışı üretimin yapıldığı anlaşılmaktadır. Çin’in ihracatına baktığınız zaman devlet teşviki, damping veya eyalet teşvikine kadar sektörde yasaklı olan her şeyi yaptıklarını görüyorsunuz. Hiçbir şey yapamazlarsa ürünün üzerinde değişiklik yaparak ihraç ediyorlar. Örnek vermek gerekirse; Çin’in ihracat verilerine bakıldığında Çin’in hiç kütük ithal etmediğini görüyoruz. Oysaki vergi iade teşvikini almak için Çinli satıcılar kütüğü alaşımlı kare çubuk olarak gösteriyorlar.

Avrupa yakın bir zamanda Çin’in çelik üretimiyle ilgili bir açıklamada bulundu. Buradaki amaç nedir?

Buradaki amaç Çin’in DTÖ kurallarına uygun hareket etmesini sağlamaktır. Sadece kayıt dışı 200 bin tonluk fazla üretimleri var. Çin’in bu tutumu bütün dünyaya zarar veriyor. Bu açıklamayı 9 tane farklı ülkenin çelik birliği bir araya gelerek yaptı. Çinli üreticiler eğer devletten destek almadan, teşvik almadan, dampingli ürüne girmeden üretim yapıyor ise bu ürünlerle hiçbir sorunumuz yoktur.  Fakat aksini yapıyorsa bu herkese zarar verir.
Dünyada böyle sorunlar yaşanırken iç tüketimimizi arttırıp bu sorunlara çözüm bulamaz mıyız?
İç piyasada demir yolu, beyaz eşya, gemi inşaatı, inşaat gibi sektörlerin hareketlenmesiyle birlikte çelik sektörü de büyüyecektir. 2014 yılında tüketimimiz çok az bir miktarda düştü. 2015 yılının 10 ayına baktığımızda tüketimin biraz arttığını görüyoruz. Eğer iç piyasada da kendimize hareket alanı bulamazsak o zaman daha büyük sorunlar yaşarız. Buradaki sorun sadece sektör oyuncularının sorunu değil, Türkiye’nin sorunudur.
Çelik sektörünün bu gelişmeler dışındaönemli bir ihtiyacı daha vardır. Bugün dünyadaki üreticilerin bir araya geldiğini, daha rekabetçi ve güçlü olmak için şirket birleşmelerine gittiklerini görüyoruz. Dünya çelik üreticileri sıralamasında yer alan 39 tane firma şuanda 10 milyon tonun üzerinde üretim yapıyor. Türk firmalarına baktığımız zaman ise Erdemir ile İsdemir’in üretimi birleştiğinde dünyada 47. sırada yer alabiliyor. Ondan sonra da İçdaş, Diler ve Çolakoğlu geliyor. Onlarda 74, 118 ve 122. sırada yer alıyorlar. Dünyanın değişik yerlerindeki firmalar birleşerek dev üreticiler haline geldiler. Şirketleri bölmekten ziyade birleştirerek büyümeleri sağlanıyor. Bu nedenle bizimde dağınık olan firmalarımızı birleştirmemiz gerekiyor. Çelik sektörünün sürdürülebilir ve rekabetçi büyümeyi sağlaması için sektörde güç birliği yapılması şarttır. Bunun da yolu şirketlerin birleşmelerinden geçmektedir.

Firmaları birleştirmek ve ortaklık yapmak Türkiye’deki firma kültürlerine göre kolay bir şey değil.

Kolay olmadığının farkındayız ancak önemli olan zoru başarmaktır. Rekabet etmek için güçlü olmanız gerekir. Dünya piyasalarında ayakta kalmak ve kazananlar arasında yer almak istiyorsak artık bunları yapmak zorundayız. Türk çelik sektörü şuan önemli bir yol ayrımında bulunuyor ve ben çelik üreticisinin bu zorlu süreçten geçebilecek güce ve vizyona sahip olduğu inancındayım.

Siz Ekinciler olarak farklı bir firma ile ortaklık yapar mısınız?

Yaparız tabi ki, neden yapmayalım. Ekinciler olarak bu irademiz var. Sektörün içinde birleşmek isteyenlerde bulunuyor. Bu birleşmeler olursa şirketlerimiz daha güçlü olur. Sadece iç alım yaparken bile faydalı olacaktır. Maliyetleri düşürür ve hammadde kalitesini arttırabiliriz. Ayrıca ihracat yaparken de büyük faydası olacaktır. Birleşirsek piyasada fiyat belirleyici dahi olabiliriz. Aynı zamanda üretim maliyetlerimiz de giderek düşer ve daha rekabetçi bir yapıya kavuşuruz. Şirket birleşmelerinin sektöre getireceği önemli bir artı da Ar-Ge çalışmalarındaki artış olacaktır. Ar-Ge yatırımlarında yaratılacak sinerjisektörün gelişmesine katkı sağlayacaktır. Bu durum sadece çelik sektörünü değil bizim ürünlerimizi kullanan bütün sektörleri olumlu etkiler. Bugün çelik sektörü büyüyebileceği en üst seviyeye gelmiştir. Yol burada bitiyor. Bundan sonra daha ileriye gitmek istiyorsak birleşmek zorundayız. Bu konuda devletin de destek vermesi gerekiyor. Beklediğimiz destek teşvik olarak algılanmamalıdır. Türk çelik sektörü hiçbir destek almadan bugünlere gelmiştir. Bundan sonra da beklentimiz çelik sektörü için hayati önem taşıyan bu konuda devletin bize rehberlik etmesi, yol göstermesidir.

DİĞER HABERLER